“Duygusal taşlaşma çağına isyan hisleri içinde yazdım”

Ayfer Tunç, Dünya Ağrısı ile aslında okurun başını bir hayli ağrıtacağa benziyor. Vatan Kitap’ta bu hafta Handan Özsoy’un yazarla yaptığı söyleşiyi okuduğumda bunu anladım.
Okur, içinde yaşadığı aileyle, Türkiye’yle ama özellikle de kendisiyle, kendi geçmişiyle yüzleşmeden duramayacak… “Ülkemi artık kalpten gelen bilinçli bir sevgiyle değil, genetik olarak seviyorum” diyen yazarın okura sunacağı da elbette ağır bir roman olacaktır.

Dünya Ağrısı’nda otel işletmecisi Mürşit’in hikayesinin nasıl başladığını sormuş Handan Özsoy. Aldığı cevapta şöyle olmuş: “Doğduğumdan beri bu ülkenin huzurlu bir nefes aldığını, umut saçtığını görmedim. Ama bu kez mesele iletişimin bunca arttığı, her şeyin daha görülür olduğu bir zamanda, şiddetin ve günahın toplum üstünde etki yaratmaması oldu. İnsanlığımızın dumura uğramasıyla ilgili eskiden beri var olan kuşkularım büyüdü, katılaştı ve yazmaya başladım.”
 
Romanda geçen “taşralığını bile bitirmiş yalnız şehrin” Anadolu’daki her hangi bir kasabanın olabileceğini vurgulamış Ayfer Tunç söyleşide.
 
Yazar, “Tayt giyiyorlar diye bu memlekette kürek takımının sporcularının linç edilmeye kalkışıldığını” hatırlatıyor ve ekliyor: “İnsan aslında saldırgan bir canlıdır, bu saldırgan canlıyı kültür ve medeniyet insan yapar. Medeniyet bunun için gereklidir, kan dökmeden birlikte yaşayabilmemiz için. Ama bugün en ilkel güdümüz olan saldırganlık tavan yapmış, dişlerimizden kan damlatmaya hazır halde yaşıyoruz.”
 
Türkiye’nin geçmişi bir yana Ayfer Tunç’un tanık olduğu yakın tarihinin bile içini kahır ve utançla doldurduğunu okuyoruz söyleşiden. Bu söyleşinin bence en can alıcı cümlesi ise şu: “Ülkemi artık kalpten gelen bilinçli bir sevgiyle değil, genetik olarak seviyorum”
 
“Hastalıklı bir sevgi bu. Her gün döven, horlayan ruh hastası bir ana babayı sevmeye benziyor.” cümlesini ise devamında kuruyor Ayfer Tunç. “Duygusal taşlaşma çağına isyan hisleri içinde yazdım” diyor romanını.